Seyahat Güncemin Ölümsüzlestirdikleri / Orta Avrupa 2016
- cebeci054
- 4 Eyl 2018
- 5 dakikada okunur
22/08/2016
İstanbul
-Ahu Abla'nın arkadaşına ait bir ev, semti hatırlamıyorum.
Bir sene aradan sonra 25'ten önce tüm kıta Avrupa'sı başkentlerine adım atabilme hedefi doğrultusunda yeni bir rota çizebilmiş olmanın derin mutluluğu içindeyim. Ama durun bu çizebildiğim en zor rotaydı. Hayallerime darbe olmuştu mesela. Neyseki bir yığın resmi işi atlayıp yola çıkabilme kısmına geçebilmiştik. İstanbul çıkışlı olan turumuz, bizi on saatlik otobüs yolculuğuna sürüklediğinde, neyseki uyuyarak bu saatleri eritmiştim. Ah bu arada geçen seneden nefretim olan özel tur şirketi bir kez daha bizimle.. Her ne kadar her şeyi o yapıyor gibi gözükse de hiçbir şey yapmamakta olan tur şirketini ailemiz yüzünden kendimizden çok uzaklarda tutamadık. Ayrıca gezi ekibim de değişiklik gösterdi. En iyi dostum Mehmet ve Ahu Abla ile birlikteyiz. Umarım güzel bir üçlü olabiliriz. Bu arada fazla keyif alamadığımız kısa bir İstanbul turu da bize eşlik etti.
23/08/2016
İstanbul Atatürk Havaalanı
-Dış hatlar içinde bir bank üzerinde yazılmıştır.
Gün geçmiyor ki bir sene geçmeksizin yine dış hatlarda olmayayım..


24/08/2016
Viyana.
-Stephensplaz önünde bir bank.
Aslında 23 Ağustos günü küçük bir gezimiz olmadı değil ama otele yerleşme, yorgunluk derken, olayı 24 günü başlatmak istedik. Bu yüzden 24 Ağustos Çarşamba günü Avusturya'nın başkenti, Orta Avrupa'nın kültür varisi Viyana sokaklarına adım attık. Evet bu arada tahmin ettiğiniz gibi rotamız Orta Avrupa! Tanrım, o denli güzel ki basmaya kıyamıyorum. Sen de beni bu kadar kısa sürede kendine aşık ettin ve Orta Avrupa.. Sanırım Viyana için söylemem gereken en önemli şey onun açık bir hava müzesi olduğu. Fotoğraf çekmekten yorulmak, tarih kokan sokaklarını keşfetmek, özgürlüğün tadını çıkarmak, Zöher Turtası ve Viyana Kahvesi ile flörtleşmek ve Pier'de eğlenmek... Yaşayan yaşanan romantik Viyana. Vals yapmaya doyamadığım büyüleyici şehir.


24/08/2016
-Baden Bahçeleri, çimlik bir alan.
Auf Wiendersehen Glück adlı hayatımın en esrarengiz gezilerinden birini yapıyorum. Tarihin çoğuna çoğu yerde yakından tanıklık etme fırsatı buldum ama İkinci Dünya Savaşı adına benim için büyük bir ilkti. Burası Nazi Almanya'sı tarafından ötekileştirilen Yahudilerin işçi olarak karın tokluğuna, oldukça ağır şartlarda çalışıp can verdikleri bir maden. İçeriye yağmurluğum ile giriyorum. Yerin yirmi metre kadar altına indik belki. Sıcaklık on derece birden düştü. Vücütlarımız küçük titreme refleksleri gösteriyor. En aşağıda bir patlama sonucu oluşmuş harika bir yeraltı gölü var. Burada güzel bir tekne turu bize eşlik ediyor. Soğuk göğsüme işledi. Çalışma odalarını, şartlarını gördükçe, kalbim daha çok soğuyor. İnsanoğlu diyorum. Ne zalimsin. ''Nerede bir can ölse oralı olur yüreğim. Olmalı zaten. Olmaz ise insan olmaz yüreğim.'' Diyen Ahmet Arif ne kadar haklı diyorum. Burada can veren insanları kalbimin tüm şefkatiyle anıyorum. Görmeli, veya görmemeli mi demeli..


Ülkemizi yeşil sanırdık. Tamam yeşildi ama.. Eğer yolunuz Baden Ormanları veya Bahçelerine düşerse yeşilin hangi tonundan bahsettiğimi rahatlıkla kavrarsınız. Avrupa'nın en yeşil başkenti olduğu anlatılıyor Avusturya için. Ama tahminimce Avrupa'nın yeşil olmayan tek bir şehri bile yok. Alplerin eşsiz tabiatı arasında uzanan Gotik ve Barok beni her zamanki gibi büyüledi. Günün gecesine uzanıyoruz.


24/08/2016
Pier,Viyana.
-Bir metro istasyonu.
Viyana'daki son gecem, son saatlerim. Finale en çok böyle bir gece yakışırdı. Bugün daha doğrusu bu gece biraz bende kalmalı ama özetle Avrupa'da geçirdiğim en heyecan verici geceydi diyebilirim. Mehmet ile yaşadığımız harika bir kaçamaktı. İki Sırp kız ile birlikteydik. Maria ve Diana. Beldevere Sarayı'nda tanışıp, gece Aziz Stephen Katedrali'nde buluştuk. Pier'de aynalı odada kaybolduk. Ekstazi adındaki ilginç aletle başımızı fazlasıyla döndürdük. Sanırım Avrupa'nın en güzel yanı buydu. Bunu onlar ile birlikteyken fark ettim. Özgür olmanın ne denli kutsal bir şey olduğunu. Ayrıntılar kalbimde.

25/08/2016
Prag.
-St Vilnius Kilisesi karşısı bir bank.
Nasıl oldu inan bilmiyorum ama yolculuğumuz neredeyse yedi saat sürdü. Bu da harika tur şirketimizin küçük bir mucizesi olsa gerek. Geceden kalan başlarımız hala dönmekte olduğundan gözlerimizi açık tutamadık. Yolda önemli bir kasabaya uğrayacaktık ama tur şirketimiz yine paragöz davranışlarda bulununca, bir benzin istasyonunda inerek adını belkide hiçbir zaman bilemeyeceğimiz bir kasabada karnımızı doyurup, tümüyle kendimize gelebilmeyi başardık. Ve sonunda saat tam 17.00'da Orta Avrupa'nın eğlence düşkünü çocuğu, masallardan kopma Prag karşımızda yükseliverdi. Avrupa'nın her yeri bir paragraf hak ederdi. Fakat Prag üzerine şiir yazılacak kadar büyüleyici olanıydı sanki. Charles Köprüsü üzerinden geçerken hayranlık ile almaya çalıştı gözlerim her noktayı. Zaman durdu. İnsanlara aşık olmayı bilirsiniz, ama çok azı şehirlere aşık olmanın ne anlama geldiğini bilir. St.Vilnius karşımda yükselirken biraz daha başım döndü. Astronomik Saat Kulesi'ndeki o asil şovu izledikten sonra ''Vay be!'' Dedim. Duyuyor musun Prag! Gördüğüm en güzel kadınsın! O sıra bir ses yükseldi. Biliyordum Kafka'nın sesiydi bu. ''Prag sizi asla bırakmaz, bu tatlı küçük ananın çok güçlü pençeleri vardır.'' Belki de o pençelerden birine ben de kapıldım.


26/08/2016
Karlovy Vary.
-Yemyeşil bir park, çimlik alan.
Karlovy gezimiz beni büyük oranda heyecanlandırıyordu çünkü Kurucu Babamız, Gazi Mustafa Kemal Atatürk tedavi amacıyla bu kasabaya ayak basmış, bir süre burada kalmıştı. Şimdilerde bu otobüs ile bu kasabaya ilerlerken, onun bir tren ile buraya günler sonra varabildiğini hatırlıyor ve tüylerimin diken diken oluşuna tanıklık ediyorum. Çok şirin bir kasabaydı burası, o sevimli evlerin Unesco tarafından korunması olayını fazlasıyla hak ediyordu. Termallerini ve Ata'nın kaldığı oteli ziyaret ederek bu sevimli kasabaya veda ettik. Geceyi yine harika bir final ile Prag'ın muhteşem gece hayatıyla bitiyorum! Bu bir veda değil Prag yine görüşeceğiz nasıl olsa!

27/08/2016
Dresden.
-Meydandaki bir bank üzerinden yazılmıştır.
Tanrı'm Almanya'ya da adım atabilme şansını bana yarattığın için sana minnettarım. Mimari bir anda değişim gösteriyor. Berliner tipi binalar, yeşil, su yeşili kubbeler, kahveye dönen barok, hatta belki siyah tonları, bir tık iç karartıcı gelebilir ama masalsı bir şehir Dresden. İkinci Dünya Savaşı yaralarını orjinale en yakın şekilde sarmış. Büyük bir tebriği de hak etmiyor değil. Ah bu arada reform burada temellendi. Hatta Martin Luther ile tanışma fırsatım bile oldu. Kiliseyi böyle yerden yere vurarak gerçek dini yakalamaya çalışan M.Luther.King de büyük bir tebriği hak etti sanırım.


28/08/2016
Bratislava.
-Napolyon Bonapart'ı bekleyen bir Fransız askeri heykeli yanı.
Diğer bir gün, diğer bir adım, diğer bir ülke. Slovaklar, Çekler'den ayrılmış olsa da bağlar hemen kopmuş değil. insan tiplemeleri hemen hemen aynı. Tümüyle daha dindar olduklarını da kesin. Prag'da dolu kilise görememişken burada boş bulamadım mesela. Karlovy'daki evler buranın tümüne hakim. Yerden, oradan, buradan her yerden heykeller çıkıveriyor karşıma. Yine sanat ile iç içe nasıl olsa. Slovak kızları Çek kızları kadar çekici. Birkaç saatimi geçirdiğim Bratislava, bir çocuğun legoları ile yeni bir kent kurarcasına yarattığı hoş bir şehir.


29/08/2016
Budapeşte.
-Elizabeth Köprüsü yakınları bir bank.
Ben Budapeşte'ye Köprüler başkenti adı verdim. Tuna Nehri'nin iki yakası birbirine bağlanır da bu kadar mı güzel bağlanır? Köprünün tümü bir masaldan kopup gelme, derin hayranlık uyandırıyor, Parlemento Binasından kiliselerine kadar öyle estetik bir mimari var ki ayakta alkışladım. Ayrıca ben bir kez daha hayallerimin içindeydim. Bir senedir penpal arkadaşım olan Diana ile buluşup saatler geçiriyordum ve bu an mutluluğun ötesinde tanımlanabilirdi oysa oysa. Budapeşte'nin gecelerine de ayrı bir parantez açılmalı, o loş sarı ışık bir şehri ancak bu denli romantik kılabilir. Bu arada biz iyi bir gezi üçlüsü olamadık. Ama yaşanılan sorunları en azından gezim sonrasına atarak hayatımın en güzel en dolu en çok ilk ve en barındıran bir haftasını geçirdim. 30 Ağustos 2016 saat 16.55'te geri dönüş uçağına bindiğimde büyük bir gurur kadar, büyük de bir hüzünle maceramı noktaladım.


Comments