-Din Kurumu Üzerine-
- -Yiğit Cebeci
- 14 Ağu 2018
- 2 dakikada okunur
Din kurumuna ait bir takım çıkarımlarımı açıklama gayretine düşmeden önce konuyu devamında desteklemesi bakımından yardımı dokunabilecek ve üzerinde epey düşündüğüm bir sözü aktararak başlamak gerekir. Rene Descartes şöyle der ; ‘Sırf Tanrı’nın aklımıza yerleştirdiği Tanrı fikrinden ötürü Tanrı vardır…’ Bugün size sunacaklarım inanç yetisi ile ilgili olacağından, kanıt sunumu ve kesin doğrulanabilir ifadeler bulundurmayacaktır. Öyleyse Din Kurumunu incelemeye başlamadan önce din kavramına bakış açımı sunmam gerekir. Din kavramına tamamen inanç ile yaklaşmanın geçerli olduğu, kendi doğrulanabilir ifade halimdir. Çünkü din kavramı mantık çerçevesinde kanıt götürmeyen ve doğrulanamayan bir bilinmezlik halidir. Biraz üzerine düşündüğünüzde, sizin Tanrı fikrini kanıtlamak için sunacağınız tezlerin herkes için mantıklı olamayabileceğini rahatlıkla kavrayabilirsiniz. İşte bu nedendendir ki Din sadece inanç halidir. İnandığınız için var olur. İnanmadığında varlık ötesidir. Kanıt götürmez. Sigmund Freud, insanın Tanrı fikrini kendi yarattığı, Tanrı fikrinin insanın doğumundan itibaren doğal bir süreçten evrildiğini, İnsanın kendi yapamadıklarını, bir üst güçlüye, her şeye gücü yeten bir yüksek akla ve varlığa, atfettiğini savunur. Ayrıca ihtiyacı olan korunma güdüsü için ideal bir baba figürü her zaman insanın temel ihtiyaçları sonrası orada olmalıdır. Bunun içinde Tanrı en ideal baba örneğidir. Descartes’ın fikrine dönersek sırf aklımızda Tanrı fikri var diye Tanrı var oluş gösteriyorsa, sırf aklımızda ejderha fikri var diye ejderha mı var olmalıdır? Başta söylediğim gibi din kavramı mantık kavramı ile çatışma halindedir. Zira en önemli soru Teolojinin mi Mitolojiyi, Mitolojinin mi Teolojiyi oluşturduğudur. Ama size sunmayı istediğim asıl durum bu değildir. Daha önemli durum, Din Kurumudur. ‘Gerçekten de dinin din kurumu oluşturma amacı var mıydı?’ Sorusudur. Muhtemelen hayır. Eğer varsa bile muhtemelen bu kadar kusurlu olacağını beklemiyor olmalıydı. ‘Zira insan gibi çirkin bir varlık din gibi kusursuz bir kavramdan kusurlu bir kurum yaratma konusunda fazla kusursuzdur.’ Tarihin çöplüğü bunlar ile dolup taşmaktadır. Katolik Doktrinler, Engizisyon Mahkemeleri, hatta fazla uzağa gitmenize gerek bile yok. Kendi toplumuzdan başlamalı önce. Tarikatlar, medreseler, şeyhler, dervişler… Çıkarmayı istediğim durum şudur; din kavramını insan mı üretti, Tanrı mı yarattı bilinmez ama çünkü mütemadiyen kendi bildiğim bir başkasının bildiği olmadığı onun bildiği kendi bildiğim olmadığından bu soru yanıt götürmez fakat çok iyi bildiğim bir cevap yok değil, din kurumu din kavramını kullanan bir takım çıkar odakları yani su kaynaklarını kurutup bataklık yaratanlar ve onlar peşinde beslenen sivrisinek gruplarınca oluşturulmuş olup ne zaman bir sinek kovar sıkmaz ve bir bataklığa girerseniz deriniz üzerinde bitecek ve kanınızın son damlasına kadar sizi emecektir. Bir sinek kovar hali yalnızca akıldır. Mantıktır. Emin olun din kavramı ile din kurumu arasındaki farkı anlayamayacak kadar aklınızı yitirmiş durumdaysanız, din kavramı din kurumunu seçtiğinizden ötürü sizi şiddetle kınayacaktır. Belki de inandığınız Tanrı bile oluşturduğunuz din kurumlarına gülüp, özü bu kadar kolay olan bir kavramı bu hale getirdiğiniz için yaratımlarının kendini şaşırtmasına şaşırıyordur kim bilir…

-Sosyoloji Derlemelerim/Beşinci Bölüm.
Comments